Boşanma davalarındaki velayet konusu uygulamada bir çok sorun yaratan, bizimde avukatlar olarak sıklıkla karşılaştığımız en önemli sorunlardan biridir. Dağılan aile birliği nedeni ile gerçekleşen yıkımın çocuklar üzerindeki etkileri oldukça büyük olmaktadır. Çocuğun velayeti konusundaki tartışmalar ve eşlerin kendi aralarındaki uyuşmazlığa çocuğun alet edilerek kullanılması gibi durumlar çocuk üzerinde daha da büyük bir yıkıma sebep olmaktadır. Çocuklar ruhsal, sosyal ve psikolojik açıdan olumsuz etkilenmekte, onların bir çatışma ortamında büyümelerine sebep olmaktadır.
Anne ve babanın kavgasında sıklıkla çocuklar arada kalmakta sıklıkla da çocuk kaçırmaları, alıkonulması veya çocuğun gösterilmemesi gibi durumlar vuku bulmaktadır. Bu gibi durumlarda çocuk bir ebeveyni ile sağlıklı iletişim kuramadığı için bir yönüyle de eksik kalmaktadır ve eksik yetişmektedir.
Hukukumuzda kabul edilen bu yeni uygulama ile bu tür olumsuzlukların aşılacağı görüşündeyiz. Bu uygulamada çocuk Pazar-Perşembe günleri arasında annesi ile, Perşembe-Pazar günleri arasında ise babası ile kalacaktır. Böylece çocuk hem annesi ile hem babası ile sağlıklı iletişim kurabilecek, ebeveynler çocuklarını istedikleri gibi yetiştirme imkânı bulabileceklerdir. Eski uygulamamızda yaşanan çocuğun velayetinde bulunduğu ebeveyn tarafından gösterilmemesi ve bundan kaynaklanan çocuk kaçırmaları veya çocuğun alıkonulması gibi durumlar önemli ölçüde azalacaktır. Çocuk kavga ortamında büyümeyecektir. Bunun yanı sıra boşanma davaları esnasında yaşanan yıkıcı süreç, anne ve baba ortak velayete sahip olacağından velayet tartışmaları olmayacağı için nispeten daha sakin ve az hasarla atlatılabilecektir.
Biz hukukçular olarak, ortak velayet uygulamasının fikren ve vicdanen doğru bir uygulama olduğunu düşünsekte bu uygulamanın hukukumuza uygunluğunu da tartışmak durumundayız. Öncelikle şunu söylemekte fayda var, bizim hukukumuzun bazı kaynakları vardır. Bir uyuşmazlığa uygulanacak kuralları bu kaynaklar içermektedir. Kaynaklar sırası ile T.C Anayasası, usulüne göre yürürlüğe konmuş milletlerarası sözleşmeler ve kanunlardır. Usulüne uygun yürürlüğe girmiş milletlerarası sözleşmeler kanunlar gibi uygulama imkânı bulmaktadır.
Ortak velayete ilişkin yasal dayanak Türkiye Cumhuriyeti’nin de taraf olduğu İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmedir. Bu sözleşmenin ek 7 No lu protokolü ortak velayeti düzenlediğinden Ortak velayet hakkında emsal kararı veren yerel mahkemede görülen davada bu protokolün kanun gibi uygulanması hukuka uygundur. Bu zamana kadar ortak velayet Türk hukukunda kabul gören bir müessese değildi. Eski 4721 sayılı kanunumuz açıkça çocuğun velayetinin ana veya babadan birisine verileceğini düzenlediğinden ortak velayet uygulanma imkânı bulamıyordu. Ancak yeni 6684 sayılı kanunumuz 4721 sayılı kanunun ortak velayeti yasaklayan hükümlerini örtülü olarak ortadan kaldırmış ve ortak velayetin uygulanmasını mümkün hale getirmiştir. Böylece ortak velayet konusundaki yasal engelde ortadan kalkmıştır.
Kamu vicdanı ve hukuka uygun verilen bu karar birçok eş ve çocuk için mağduriyetlerin sona ermesi anlamına gelmektedir. Bu uygulama yaygınlaştığı zaman boşanmanın çocuklar üzerindeki ve boşanan eşler arasındaki olumsuz etkilerinin önemli ölçüde azalacağından şüphemiz yoktur.
Ülkü Hukuk&Danışmanlık